Savaşlarda en
karmaşık harekatlar, “AmfibikÇıkarma”lardır. Tarihte çok azı başarılı olmuştur.
Julius Ceaser ve Büyük William bunu başarmışlardı, ama organize olmuş bir
mukavemetle karşılaşılan hemen her çıkarma başarısızlığa uğramıştır. Napolyon,
Manş Denizi’ni aşamamıştı. Moğollar, Japonya’yı, İspanyollar İngiltere’yi
istila etmek istediklerinde, kötü hava koşulları nedeniyle sonunu
getirememişlerdi. İngilizler, 19. Yüzyılda Kırım’da, I. Dünya Savaşı’nda da
Gelibolu’da engellenmişlerdi.[1]
Normandiya
çıkarması öncesinde bu harekat çok tehlikeli gözüküyordu.Müttefik birlikleri,
düşmanın dört yıl işgal altında bulundurduğu ve bu süre içerisinde tahkim
ettikleri, engel ve mayınla döşedikleri bir kıyıya çıkmak zorundaydılar.
Almanların Batı Cephesi’nde savunma amacıyla ellerinde elli sekiz tümen vardı
ve bu tümenlerden on adeti her an karşı taarruz yapabilecek kabiliyete sahip
panzer birlikleriydi.
Müttefiklerin, şu
anda İngiltere’de toplanmış bulunan bu muazzam gücün tümünün muharebeye
sokulmasının önünde iki sınırlama vardı. Birincisi; Manş Denizi’ni geçmek
zorunda kalmaları, ikincisi de; mevcut çıkarma gemilerinin miktarıydı. İlk
çıkarma dalgasında ancak altı tümen ve üç hava indirme tümeni kullanabiliyorlar
ve sahilde olacak olan bu miktarı ancak bir hafta sonra iki katına
çıkarabiliyorlardı.[2]
Führer, 3 Kasım
1943 tarihli, 51 No’lu emrinde büyük bir açıklıkla şöyle demektedir: Son
yıllarda, Bolşevizm’e karşı yıpratıcı ve kayıplara uğradığınız savaşta, askeri
kaynak ve enerjimize dayalı yüksek harcamalarımız had safhaya ulaşmıştır. Şimdi
durum değişmiştir. Doğudan gelen tehdit hala mevcuttur, ancak Batıda daha büyük
bir tehdit oluşmuştur; Anglo-Amerikan çıkarması! Doğuda alan çok geniş
olduğundan, bir kısım toprağın kaybedilmesi Almanya’yı çok sarsmayacaktır, ama
durum Batı için aynı değildir. Eğer düşman savunma hatlarımıza sızmayı
başarırsa, gerisi çok kısa bir zamanda çorap söküğü gibi gider. (Bu sözleri şu
anlama geliyordu: 1944’te başarılı bir Anglo-Amerikan saldırısı, Alman
sanayisinin kalbi olan Rhine-Ruhr bölgesi için büyük bir tehdit oluşturuyordu.
Güney doğu İngiltere, Köln, Düsseldorf ve Essen’e Berlin’den daha yakındı. Ya
da şöyle düşünülecek olursa; 1943’ün sonbaharında doğudaki cephe, Berlin’e 2000
kilometre uzaklıkta iken, batı cephesi Rhine-Ruhr bölgesine 500, Berlin’e ise
1000 kilometrelik bir mesafedeydi. Kızıl Ordu’nun başarılı bir saldırısıyla,
Ukrayna ve Beyaz Rusya, Almanya’nın elinden çıkabilirdi, bunlar önemli ancak
pek de kritik olmayan bölgelerdi. Oysa, 1944’te başarılı bir Anglo-Amerikan
saldırısı ile Rhine-Ruhr bölgesi ele geçerse, Almanya’nın savaşma kapasitesi
tamamen durdurulmuş olurdu.
1942 başlarında
Hitler, meşhur 40 numaralı bildirisinde şöyle emrediyordu. Atlantik sahil
savunması öyle düzenlenmeli ve öyle yerleştirilmeliydi ki, çıkarma daha karaya
ulaşamadan ve anında engellenebilsin. 1942 Ağustos’unda da fanatik bir ruh hali
içerisinde, Fransa’da kale gibi siperlerin inşa edilmesini emir buyurdu,
böylelikle düşman, bu bomba işlemez beton tahkimatlardan yaylım ateşine
tutulacaktı.
Hitler’in 1944’te,
Batıya öncelik vermesinin nedeni askeri olmaktan ziyade politikti. 20 Mart’ta,
Batıdaki önemli komutanlarına şunları söyledi: “Düşmanın çıkarma denemesi,
yalnızca Batı cephesi için verilmiş bir karar olmaktan daha fazla anlam
taşımaktadır. Bu, savaşın gidişatını etkileyecek ve sonucunu belirleyecek çok
önemli bir karardır. Bir kez yenilirse, düşman tekrar işgale kalkışmayacaktır.
Büyük kayıplar vereceklerinden, yeni bir deneme organize etmeleri için aylar
gerekecektir ve çıkarma denemelerindeki başarısızlık, İngiliz ve Amerikalıların
moralini bozacaktır. Bir şey daha var, Roosevelt yeniden seçilemeyecektir.
Savaş yorgunluğu İngiltere’yi pençesine alacağı gibi, Churchill de yeni bir
çıkarma operasyonu hazırlamayacaktır.
Hitler’in yapması
gereken, nereden çıkarma yapılacağını tahmin etmek, orayı silahlandırmak ve
bunları Müttefikler Atlantik Duvarı’nda tutulurken kullanmaktı. Düşman,
tanklarla savuşturabilirdi. Beton siperler, ivme kazanmalarını engelleyecek
kadar güçlü olursa, hafif silahlı ve zırhsız olan ilk dalga Müttefik
kuvvetleri, Alman tankları tarafından denize geri püskürtülebilirdi. İşin püf
noktası siperlerin en dayanıklı yapılması gereken noktanın bulunmasıydı.
Müttefik kuvvetler
tarafından bir çıkarma yapılması şarttı. Bütün zorluklar ve Almanları
avantajları (Almanların haberleşme ve savunma hatları, güçlü tahkimatları)
Müttefikleri karar aşamasına getirmişti. Deniz ve hava araçlarının kontrolünün
ellerinde oluşu ve çok çeşitli amaçlara uygun çıkarma teknelerinin kitlesel
üretimi, Müttefiklere tartışmasız bir hareket kabiliyeti kazandırmıştı.
Almanlar ise, kara
ve demiryolu ile ulaşım sağlayarak, 1944 ilkbaharına kadar Fransa’ya 50 piyade
ve 11 panzer tümeni getirmişlerdi.
Müttefik kuvvetler
Manş Denizi’ni aşarak kendilerini karaya çıkaracak olan nakliye gemilerinden
nasıl ineceklerdi. İkinci Dünya Savaşı’nın başında, bunu hiç kimse bilemiyordu.
1930’ların sonlarında, sonraları Japonlarla çıkabilecek bir savaşta
Pasifik’teki adalara saldırı yapılabileceği düşüncesiyle A.B.D. Denizcilik
Bakanlığı, çıkarma gemisi yapımına ağırlık verilmesi konusunda baskı yaptı, ama
Donanma, küçük araçlardan ziyade uçak gemileri ve savaş gemileri ile
ilgileniyordu. Bu yüzden de, o zamana kadar çok az bir çalışma yapılmıştı.
Wermacht, 1940 yılında Manş Denizi’ni geçerek İngiltere’ye saldırmayı
planlamıştı. Piyade taarruz birliklerinin nakli, Avrupa’daki nehir ve kanallar
için yapılmış olan dubalı mavnalar ile sağlanacaktı. Ancak bunların yalnızca
sakin suda kullanılmaları gerektiğinden, azgın Manş Denizi’nde hiçbir işe
yaramayacakları gün gibi açıktı.
İngilizler bir
çözüm bulabilmek için LST, (landingship tank-tank çıkarma gemisi) ile daha
küçük boyutlu olan LCT (landingcraft tank-tank çıkarma gemisi) çalışmalarına
1941’de başladılar. LST, kruvazör büyüklüğünde, 327 feet uzunluğunda, 4.000
tonluk ve her türlü dalgada kontrol edilebilecek düz zeminli bir araçtı. Sığ
sularda bile karaya tank ve kamyonları çıkarma kapasitesindeydi. Kumsala
yanaştığında, iki kapı yanlara açılıyor, araçlar rampadan dışarı çıkıyordu. İç
kısmında düzinelerle tank ve kamyonları, güvertesinde de küçük çıkarma
araçlarını barındırabiliyordu.[3]
LST’ler iki
kısımdan oluşuyor. Ambar kısmına kamyon ve tank gibi ağır yükler güverte
kısmına ise askeri teçhizat gibi ekipmanlar yerleştiriliyor. Bazı bölgeler
LST’nin yanaşmasına elvermediği için Rayno adı verilen 15 metre genişliğinde 65
metre uzunluğunda metal levha şeklinde araçlar kullanılmıştır. Bu araçlar çift
motorlu olup karadaki bir buldozer yardımı ile de karaya çekilebiliyor. Bu araç
çok sığ bölgelere gemi olmaksızın çıkarma yapılabilmesini sağlıyordu.[4]
Gemilerin üretimi
de en az tasarımları kadar zordu. Bir günde, kıyıya 3 ila 5 tümen taşıyacak
büyüklükte bir gemi filosunun yapımında çeşitli güçlüklerle karşılaşılıyordu.
Donanmanın da, tersanelerin de bu konuda pek deneyimi yoktu. Öncelikler
konusunda bile çekişmeler oluyordu. 1942’de eskort gemileri ve ticaret
gemiciliği daha önemli olduğundan, öncelik bunlara tanınıyordu. Bu işler için
gerekli çelik ve motorlar ise çok daha önceden temin edilmişti.
Ama çıkarma
gemilerinin en büyük üretim ve tasarımcısı, New Orleans’tan Andrew Jackson
Higgins idi. Higgins, sözleşme yapılır yapılmaz, kitlesel üretimde de ne büyük
bir dahi olduğunu gösterdi. New Orleans’ın çeşitli yerlerinde montaj hatları
kurdu. Bunlardan bazıları çadırda bile üretiliyordu. En fazla 30.000 işçisi
vardı. Zenci, kadın, erkek, New Orleans’ta ilk defa böyle bir ekip oluşmuştu.
Higgins işçilerini, tıpkı bir generalin askerlerine yaptığı gibi motive ederdi.
Montaj hattına kocaman bir afiş astırmıştı: “Her kim dinlemiyorsa, Mihver
devletlerine (Almanya, Japonya, İtalya) yardım ediyor demektir!” Fabrikasındaki
tuvaletlere, Hitler, Mussoloni ve Hirohito’nun resimlerini astırmıştı.
Resimlerin üzerine onların ağzından şöyle yazdırmıştı: “Aferin aslanım, boş
ver, sen burada oturdukça savaşı biz kazanırız!” Higgins, LCT’lerin tasarımını
geliştirdi ve yüzlercesini üretti. PT teknesi denilen devriye botlarını
tasarladı. Ancak, HigginsIndustries, en çok LCVP üretti. Temeli Higgins’in
‘Eureka’ dizaynı idi. 36 feet uzunluğunda, 10,5 feet eninde, dizel motorlu,
korumalı bir pervanesi olan yüzen bir puro kutusu gibiydi. 36 kişilik bir
müfreze, bir jip, ayrıca da 12 askerlik bir takım taşıyabiliyordu. Rampa
metaldi ama yanları ve köşeli kıç kısmı kalın kontrplaktı. Fazla dalgalı
olmayan denizde bile çok sallanıyor, yanlarından ve rampadan dalga alıyordu.
Ama bir takım askeri kıyıya götürüp birkaç saniyede boşaltıyor, sonra dönüp ana
gemiden yenilerini alabiliyordu. Kısacası ihtiyaca fevkalade cevap veriyordu.
Savaşın sonunda
HigginsIndustries, 20.000 den fazla LCVP üretti. Bunlara “Higgins Botları” adı
verilmişti. Akdeniz’de Fransa’da, IwoJima ve Okinawa ve diğer Pasifik
adalarında hep kıyıya asker taşıdılar. Müttefik Kuvvetlerin diğer çıkarma
gemilerine oranla, en çok sayıda Amerikan askeri Higgins Botları ile karaya
çıkarılmıştır.
Müttefikleri,
problemlerini çözme konusunda başka avantajları da olmuştu. Almanlar önceleri,
paraşütçü birlikleri oluşturma konusunda oldukça hevesli olmalarına karşın,
sonradan 1941’de Girit’in alınması sırasında çok büyük kayıplar vermeleri
nedeniyle vazgeçmişlerdi. Küçük saldırılar için de nakliye güçleri pek yoktu.
Ancak, İngiliz, Amerikalı ve Kanada ordularının Hava İndirme Birlikleri gayet
iyi durumdaydı ve bunları düşman hatları gerilerine taşıyacak olan uçakları da
vardı. Bu uçaklar C-47 Dakota’lar olarak tanınıyor, her biri 18 paraşütçü
taşıyabiliyordu. Dakota, DC-3’ün askeri versiyonuydu. 1930’larda Douglas
firması tarafından yapılmış olup, çift motorlu bir uçaktı. Çok hızlı değil
(maksimum saatte 230 mil) ama üretilen en güvenilir ve en iyi tasarlanmış uçaktı.[5]
İngilizler
istihbarat konusunda da çok ileri seviyede bulunuyorlardı. Radar sistemleri o
dönemde Alman radar sisteminden daha iyiydi. Enigma adı verilen Alman gizli
mesajlarının gönderildiği sistemi de çözmüş bulunuyorlardı. Bu sayede Alman
Ordusu’nun operasyonel hareketlerini takip edebiliyor ve stratejik olarak çok
büyük üstünlük kurabiliyorlardı. Almanlar bu nedenle Fransa üzerine yapılacak
olan bu çıkarmanın nereden geleceğini tahmin bile edememişlerdi. İngilizler bu
dönemde dünyanın ilk bilgisayarını kendi şifre cihazları olarak ürettiler. Çok
karmaşık bir sistem kurulmuş ve hiçbir şekilde Almanlar tarafından
çözülememişti.[6]
Müttefik kuvvetleri
Ulaşım Hatları Planı adında bir hava bombardıman planını uygulamaya koydular.
Bu plan tüm tedarik ve lojistik hatlarını etkisiz hale getirmek üzerine
kuruluydu. Bir İngiliz raporunda: Düşman tarafından kontrol edilen batıdaki
demiryolu sistemi, şimdiye kadar benzeri görülmemiş yoğunlukta ve uzun süreli
olarak saldırıya maruz kalmıştır ve halen de kalmaktadır. 1.700 lokomotif ve
25.000 vagon tahrip edilmiş, hizmet edemez duruma gelmiştir. Ulaşım Hatları
Planı, demiryolu araba ve makinelerinden başka, depolara, döner platformlara ve
köprülere uygulandı.
Bu tür operasyonlar
Almanların ulaşım hatlarına büyük zararlar veriyorlardı ve Fransa’daki
birlikleri sahil kesimine hapsediyorlardı. Demiryollarının imha edilmesi
nedeniyle, 1944’ün Mayıs ayı ortalarına kadar düzenli tren seferleri ile silah
ve asker takviyesi yapılması imkansız hale gelmişti. Yakıt kıtlığı, bütün
ulaşımı felç etmişti.[7]
Savunma
mevzilerinin geliştirilmesindeki esas engel çalışma birlikleri ve malzeme
eksikliği idi. Daha önceleri Fransa’da yararlanılabilen Todt çalışma örgütünün
elemanları, hava akınlarında meydana gelen yıkımların tamiratı için Almanya’ya
çekilmişlerdi. Aynı zamanda, gerekli işi kendileri yapmak durumunda kalan kıyı
savunma tümenleri de çoğu kez altmış kilometreyi aşacak şekilde, çok geniş
şeritler üzerine yayılmışlardı. Bunların ötesinde, gerekli malzemenin hem imalini,
hem de nakliyesini önleyen Müttefik Hava Kuvvetleri’nin sürekli müdahalesi
nedeniyle işlerin yapılmasına yetecek malzeme yoktu. [8]
6 Haziran 1944
gecesiDwight Eisenhower komutasındaki Müttefik kuvvetleri çıkarma harekatın
başladılar. İlk etapta paraşütçü birlikleri Alman savunmasının arkasına
inişlerini gerçekleştirdi. Aynı günün sabahı Normandiya sahillerine Amerikan,
İngiliz, Kanada birlikleri çıkarma harekatını başlattılar. Çıkarmadan 7 saat
sonra sahil Alman varlığından temizlenmiş durumdaydı. Çıkarmadan daha önemli
olan karaya çıkan motorize ve askeri birliklerin ikmal hatlarının tedariğinin
nasıl gerçekleştirilebileceğiydi. Müttefik birliklerinin tankların akaryakıt ve
askeri mühimmatın ulaşımı için hazırlanan planları faal hale getirmeye
başlamışlardı.[9]
İngilizleri asıl
düşündüren bir çıkarma sırasında gerekli lojistik destek ve tedarik akışını
nasıl gerçekleştirebilecekleriydi. Bunun için dünya tarihinde ilk defa
düşünülen bir sistem düşünüldü.Müttefik güçlerin çıkartması askeri bir proje
olarak ortaya konulmuştur. Bu projede askeri teçhizatınsağlanabilmesi için bir
liman gerekiyordu. Kısıtlı süredeçıkarmanın başarılı olmasının anahtarı
prefabrike birlimandı. Winston Churchill bu projenin fikir babasıydı. Projenin
hayata geçirilebilmesi için günümüz kıyımühendisliği temel araştırma konuları
olan kıyı özellikleri, rüzgar, dalga iklimi, dalga tahmini, akıntılar,zemin
araştırmaları konularında bölgenin tüm verileriderlendi. Bu veriler ışığında
liman projelendirildivse limanın parçaları olan büyük dubalar, iskeleler,köprü
dubaları, bağlantılar İngiltere’de 1942-44 yıllarıarasında inşa edildi.
Çıkartma gününden bir günsonra limanın parçaları denizden taşınarak çok
kısasürede yerlerine monte edildi. 500 hektarlık bir alanısert fırtınalara
karşı güvenli bir şekilde koruyacakdalgakıranlar inşa edildi, dört büyük
boşaltma iskelesikuruldu.Savaş süresince bu iskelelerden günde 700 bin ton
savaş malzemesi taşındı.[10]
Bu savaş sırasında
yapılan bir yapay limandı. Bir hafta içerisinde inşa edilen bu yapay limanlar
Manş Denizi’ne kurulmuş Fransa üzerindeki limanların çıkarma sırasında tahrip
edileceği düşünülerek yapılmaya başlanmıştır. Mulberry I ve Mulberry II isimli
limanlar savaş boyunca nakliye işlemleri için büyük bir fayda sağlamıştır. O
dönemde bu limanlar için kasırga ve fırtınalara karşı dalgakıran sistemi
geliştirildi. 60 metre uzunluğunda 20 metre genişliğinde beton bloklar yapılıp
limanların çevresinde batırıldı. Ardından kullanılmayan eski ticaret, savaş
gemileri bu limanların çevresine yine aynı işlevi gerçekleştirmek için
batırıldı. Almanlar İngilizlerin böyle bir şey yapabileceklerini
düşünmüyorlardı. Bu yüzden bir çıkarma operasyonunun liman olmadan çok büyük
çaplı olacağını düşünmemişlerdi. İngilizler güvenli liman bulma sorununu
düzenli dikdörtgen çelik rıhtımlar sayesinde çözüldü. Bu rıhtımların ayakları
gelgitlerle alçaltılıp yükseltilebiliyordu. Yüzebilme yeteneği çelik ve beton
dubalar ile sağlanıyordu. Bu sayede askerler ve araçlar yüzen rıhtımlarda
boşaltılıyor ve karaya çıkmaları sağlanıyordu. Bu liman II. Dünya Savaşı’nın en
yaratıcı inşaat faaliyeti olarak kabul edilmektedir.
Müttefiklerin
karşısındaki en büyük problemlerden biri mekanize birliklere sürekli olarak
yakıt sağlamaktı. Bunun için çözüm olarak kod adı “Pluto” yani Okyanus Altı
Yakıt Boru Hattı bu yepyeni bir teknoloji idi. Yapay limanların kasırgalardan
zarar görmesi nedeniyle böyle bir proje yapılmak zorundaydı. 7.5 santimetre
genişliğinde çelik ve kurşun borular 45 kilometre uzunluğunda olmak üzere
çıkarma öncesinde üretimine başlamıştı. Bu borular 110 kilometrelik Manş Denizi
üzerinde birbirine bağlanarak denize indirildi. İngiltere ile Fransa arasındaki
ilk bağlantı 12 Ağustos 1944’te işler hale gelmişti. 2 ay içerisinde 750
kilometrelik bir boru hattı kurularak Fransa’nın iç bölgelerine kadar ulaşmayı
başardılar. Almanya’nın işgali sırasında yakıt sıkıntısını tamamen ortadan
kalkmış durumdaydı.[11]
İngilizler bu
şekilde yüksek derece saldırı için planlar gerçekleştirirken Almanlar savunma
için pek bir şey yapamıyorlardı. Çünkü savunma için gerekli olan materyalleri
sağlıklı bir şekilde tedarik edemiyorlardı. Alman anavatanının da bombalanması
Normandiya sahillerine yeterli inşaat malzemesinin gönderilmesini engelliyordu.NormandiyaÇıkarması’ndaki
bir diğer unsur köprüler idi. Özellikle Pegasus Köprüsü Müttefik kuvvetler için
stratejik olarak çok önemli pozisyondaydı. Köprülerin daima çok stratejik
önemleri vardı, çünkü savaşlar kaderini, köprüyü tutan, ele geçiren veya imha
eden taraf tayin eder.[12]
Feldmareşal ErwinRommel’inNormandiya
Çıkarması sonrası Adolf Hitler’e çektiği telsiz mesajında şunları söylemiştir:
Normandiya
Cephesi’ndeki durum günbegün daha ağırlaşmakta olup, ağır bir krize doğru
yaklaşmaktadır.
Savaşların şiddeti,
düşmanın her şeyden önce topçu ve malzeme bakımından alışılmamış güçte malzeme
kullanılması ve savaş alanına mutlak hakim olan düşman hava kuvvetlerinin
etkisi karşısında zayiatımız tümenlerin savaş güçlerini süratle kaybettirecek
derecede yüksektir. Anavatandan ikmal çok gecikmiş olarak geliyor ve güçleşen
ulaşım durumu nedeniyle de cepheye ancak haftalar sonra ulaşıyor. Personel
zayiatımız yaklaşık 97.000 kişiyi buldu. 28 general ve 354 komutan olmak üzere
2.160 subay kaybettik. Buna göre günlük ortalama personel zayiatı 2.500-3.000
kişiyi bulmaktadır. Buna karşılık şimdiye kadar personel ikmali olarak 6.000
kişi alabildik. Savaşmakta olan kıtaların malzeme kayıpları da son derece
yüksektir ve bunların yerine şimdiye kadar ancak çok az miktarda yenileri
konulabilmiştir; Örneğin, 225 tank yerine 17 tank alınabilinmiştir.
Yeni sevk edilen
tümenler savaşa alışkın değildir ve topçu, zırh delici silah ve tankla mücadele
vasıtalarıyla yeterli donatılmadıklarından ötürü de saatlerce süren trampet
ateşini ve şiddetli bomba saldırılarını müteakip yapılan büyük düşman
taarruzunu sürekli def ve tard edecek durumda değildir. Savaşların da
gösterdiği gibi, düşmanın bu hesapsız malzeme kullanımı nedeniyle en cesur
kıtalar da parça parça dağılıp yok olacak…
İkmal koşulları,
demiryolu ağının tahrip edilmesi ve cephe gerisinde 150 kilometre derinliğe
kadar karayollarının düşman hava kuvvetlerince şiddetli tehlike altında
bulundurulması nedeniyle öyle zorlaştı ki, ancak en lüzumlu olan ikmal
maddeleri getirtile biliniyor ve her şeyden önce de topçu ve bomba atar
cephesinin son derece tasarruflu sarf edilmesi gerekiyor. Söz edilmeye değer
yeni kuvvetler Normandiya Cephesi’ne artık sevk edilemiyor. Düşman tarafındaysa
her gün yeni kuvvetler ve büyük miktarda savaş malzemesi cepheye aralıksız
akıyor. Düşman ikmali hava kuvvetlerimiz tarafından taciz edilemiyor. Düşman
baskısı sürekli şiddetleniyor.
Bu koşullar
altında, düşmanın yakın bir zamanda 14 gün 3 hafta yalın kat cephemizi
öncelikle de 7’nci Ordu bölgesinde yer alabileceği ve Fransız bölgesinde
genişliğine ilerleyebileceği hesaba katılmalıdır. Sonuçlar tahmin edilemeyecek
kadar kötü olacaktır.
Kıtalar her yerde
kahramanca savaşıyor; fakat eşit koşullarda cereyan etmeyen savaş aleyhimizde
sona yaklaşıyor.[13]
Amerikan kuvvetleri
çıkarmanın ardından sırasıyla Fransız şehirlerine girmeye başladılar. 1 Ağustos
itibaren, Avranches’de Alman cephesini yarmayı başardılar. Bu başarıdan
faydalanarak 25 Ağustos’da Paris’e girdiler.[14]
Müttefik ilerleyişi
devam ederken Dwight Eisenhower’ın şu sözleri lojistik biliminin bir savaş
sırasında ne kadar önemliolduğunu özetliyor: “Ordumuzun geniş bir cepheye
yayılması ve sürekli olarak ilerlemesi, bizi gittikçe artan bir ikmal
problemiyle karşı karşıya getiriyordu. İkmal hatlarımız gittikçe uzuyor, tahrip
edilmiş köprü ve yolları onarmak, baş ağırtıcı bir mesele olarak bizi
uğraştırıyordu. Üstelik bu uzak üslerden ikmal malzemesini ileri uçlara kadar
götürebilmek çok zaman aldığından ikmal aracı sıkıntısı da çekiyorduk. Ama
lojistik teşkilatımız bunun da üstesinden gelmek becerisini gösterdi. İhtiyaca
yetmeyen kamyonları hiç durmadan, günde hemen hemen yirmi saat çalıştırmak
suretiyle devamlı bir ikmal akımı sağladı. Allahtan ki, Müttefik Hava
Kuvvetleri, çıkarmanın ilk günlerinden itibaren tam bir hava hakimiyeti
kurmuşlar ve karınca örneği gece gündüz durmadan koşuşturan bu araç konvoyları
rahatsız edilmeden ve herhangi bir kesintiye uğramadan faaliyetlerini sürdürmüşlerdi.
Şayet düşmanın normal bir hava etkisi olsaydı, bizim böyle bir ikmali
gerçekleştirmemiz hiçbir şekilde mümkün olmazdı.
İkmalin yapıldığı
karayolları ve demiryollarının onarım ve bakımlarını sağlayan ve her türlü hava
şartlarında bu ikmal damarlarını gidiş gelişe açık bulunduran istihkam subay ve
erlerinideminnetle anmam lazım. İnşaat mühendisleri ve demiryolu mühendisleri,
yıkılan köprüleri, bozulan yolları tamir etmek için durup dinlenmeden
çalışıyorlardı.”[15]
Çıkarma sonrası
Müttefik kuvvetleri Almanya içlerine doğru ilerlemeye başladılar. Tabi herşey
tam takır gitmiyordu Müttefik kuvvetler için de bazı üretim hataları da
savaştaki bazı ulaşım hatlarını sekteye uğratıyordu.
Yakıtının
bitmesinin ve Fransa içinde neredeyse yürümek zorunda kalmasının nedeni Patton
için çok basitti. Onun düşüncesine göre, Eisenhower’ın, kuzeyde bulunan
Montgomery’nin ihtiyaçlarına öncelik tanımasıydı. Amerikan Birinci Ordusu
Montgomery’in İkinci Ordusu’nu kendi kaynaklarından besliyordu. Buna ek olarak,
üç tonluk İngiliz kamyonlarından 1.400 tanesinin pistonlarının hatalı olması ve
bu nedenle de görevden alınmaları, Montgomery’nin Birinci Ordu’nun
kamyonlarından yararlanmasını gerektirmiş ve Birinci Ordu da Üçüncü Ordu’ya
müracaat ederek kamyon istemişti.[16]
Müttefik kuvvetleri
NormandiyaÇıkarması’nın ardından Alman topraklarını istilaya başladı. Almanya
doğu cephesinde de ağır kayıplar veriyordu. Kuzeyde de Norveç ve Danimarka da
bulunan toprakları elden çıkmıştı. Artık Almanya’yı büyük bir çöküş bekliyordu.
[1]Ambrose S. E. , D-DAY
6 Haziran 1944 İkinci Dünya Savaşının Nefes Kesen Mücadelesi, Kastaş
Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 36
[2]Hart, L. , II.
Dünya Savaşı Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1998 s. 575
[3]Ambrose S. E. , D-DAY
6 Haziran 1944 İkinci Dünya Savaşının Nefes Kesen Mücadelesi, Kastaş
Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 28, 33, 34, 37, 39
[4]Kaynak Belgesel;Modern
Marvels D-DAY , History Channel, 2004
[5]Ambrose S. E. , D-DAY
6 Haziran 1944 İkinci Dünya Savaşının Nefes Kesen Mücadelesi, Kastaş
Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 41, 42
[6]Kaynak Belgesel; Modern
Marvels D-DAY, History Channel, 2004
[7]Ambrose S. E. , D-DAY
6 Haziran 1944 İkinci Dünya Savaşının Nefes Kesen Mücadelesi, Kastaş Yayınevi,
İstanbul, 2004, s. 81, 82
[8]Hart L. , Hitlerin
Generalleri Konuşuyor II. Cilt, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 550
[9]Kaynak Belgesel: World
War2 , BBC Channel, 2005
[10]Ergin A. ,
Kıyı Mühendisliği, Türkiye Mühendislik Haberleri Kıyı ve Liman Mühendisliği,
420, 2002, s. 60, 61
[11]Kaynak Belgesel; Modern
Marvels D-DAY, History Channel, 2004
[12]Akan E. , II.
Dünya Savaşı’nda Avrupa’da Stratejik 3 Köprü Pegasus-Arnhem-Remagen Savaşları,
2005, s. 5
[13]Jacobsen H.A. 1939-1945
Kronoloji ve Belgelerle İkinci Dünya Savaşı, Genelkurmay Basımevi,
Ankara, 1989 s. 445
[14]Meydan Larousse, Büyük
Lugat ve Ansiklopedi, Cilt 6, Sabah, s. 12
[15]Eisenhower D. ,
Eisenhower Avrupa Seferi, Kastaş Yayınevi, 2001, s. 179
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder