6 Temmuz 2013 Cumartesi

Normandiya Çıkarmasındaki Lojistik Stratejiler

Savaşlarda en karmaşık harekatlar, “AmfibikÇıkarma”lardır. Tarihte çok azı başarılı olmuştur. Julius Ceaser ve Büyük William bunu başarmışlardı, ama organize olmuş bir mukavemetle karşılaşılan hemen her çıkarma başarısızlığa uğramıştır. Napolyon, Manş Denizi’ni aşamamıştı. Moğollar, Japonya’yı, İspanyollar İngiltere’yi istila etmek istediklerinde, kötü hava koşulları nedeniyle sonunu getirememişlerdi. İngilizler, 19. Yüzyılda Kırım’da, I. Dünya Savaşı’nda da Gelibolu’da engellenmişlerdi.[1]
Normandiya çıkarması öncesinde bu harekat çok tehlikeli gözüküyordu.Müttefik birlikleri, düşmanın dört yıl işgal altında bulundurduğu ve bu süre içerisinde tahkim ettikleri, engel ve mayınla döşedikleri bir kıyıya çıkmak zorundaydılar. Almanların Batı Cephesi’nde savunma amacıyla ellerinde elli sekiz tümen vardı ve bu tümenlerden on adeti her an karşı taarruz yapabilecek kabiliyete sahip panzer birlikleriydi.
Müttefiklerin, şu anda İngiltere’de toplanmış bulunan bu muazzam gücün tümünün muharebeye sokulmasının önünde iki sınırlama vardı. Birincisi; Manş Denizi’ni geçmek zorunda kalmaları, ikincisi de; mevcut çıkarma gemilerinin miktarıydı. İlk çıkarma dalgasında ancak altı tümen ve üç hava indirme tümeni kullanabiliyorlar ve sahilde olacak olan bu miktarı ancak bir hafta sonra iki katına çıkarabiliyorlardı.[2]
Führer, 3 Kasım 1943 tarihli, 51 No’lu emrinde büyük bir açıklıkla şöyle demektedir: Son yıllarda, Bolşevizm’e karşı yıpratıcı ve kayıplara uğradığınız savaşta, askeri kaynak ve enerjimize dayalı yüksek harcamalarımız had safhaya ulaşmıştır. Şimdi durum değişmiştir. Doğudan gelen tehdit hala mevcuttur, ancak Batıda daha büyük bir tehdit oluşmuştur; Anglo-Amerikan çıkarması! Doğuda alan çok geniş olduğundan, bir kısım toprağın kaybedilmesi Almanya’yı çok sarsmayacaktır, ama durum Batı için aynı değildir. Eğer düşman savunma hatlarımıza sızmayı başarırsa, gerisi çok kısa bir zamanda çorap söküğü gibi gider. (Bu sözleri şu anlama geliyordu: 1944’te başarılı bir Anglo-Amerikan saldırısı, Alman sanayisinin kalbi olan Rhine-Ruhr bölgesi için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Güney doğu İngiltere, Köln, Düsseldorf ve Essen’e Berlin’den daha yakındı. Ya da şöyle düşünülecek olursa; 1943’ün sonbaharında doğudaki cephe, Berlin’e 2000 kilometre uzaklıkta iken, batı cephesi Rhine-Ruhr bölgesine 500, Berlin’e ise 1000 kilometrelik bir mesafedeydi. Kızıl Ordu’nun başarılı bir saldırısıyla, Ukrayna ve Beyaz Rusya, Almanya’nın elinden çıkabilirdi, bunlar önemli ancak pek de kritik olmayan bölgelerdi. Oysa, 1944’te başarılı bir Anglo-Amerikan saldırısı ile Rhine-Ruhr bölgesi ele geçerse, Almanya’nın savaşma kapasitesi tamamen durdurulmuş olurdu.
1942 başlarında Hitler, meşhur 40 numaralı bildirisinde şöyle emrediyordu. Atlantik sahil savunması öyle düzenlenmeli ve öyle yerleştirilmeliydi ki, çıkarma daha karaya ulaşamadan ve anında engellenebilsin. 1942 Ağustos’unda da fanatik bir ruh hali içerisinde, Fransa’da kale gibi siperlerin inşa edilmesini emir buyurdu, böylelikle düşman, bu bomba işlemez beton tahkimatlardan yaylım ateşine tutulacaktı.
Hitler’in 1944’te, Batıya öncelik vermesinin nedeni askeri olmaktan ziyade politikti. 20 Mart’ta, Batıdaki önemli komutanlarına şunları söyledi: “Düşmanın çıkarma denemesi, yalnızca Batı cephesi için verilmiş bir karar olmaktan daha fazla anlam taşımaktadır. Bu, savaşın gidişatını etkileyecek ve sonucunu belirleyecek çok önemli bir karardır. Bir kez yenilirse, düşman tekrar işgale kalkışmayacaktır. Büyük kayıplar vereceklerinden, yeni bir deneme organize etmeleri için aylar gerekecektir ve çıkarma denemelerindeki başarısızlık, İngiliz ve Amerikalıların moralini bozacaktır. Bir şey daha var, Roosevelt yeniden seçilemeyecektir. Savaş yorgunluğu İngiltere’yi pençesine alacağı gibi, Churchill de yeni bir çıkarma operasyonu hazırlamayacaktır.
Hitler’in yapması gereken, nereden çıkarma yapılacağını tahmin etmek, orayı silahlandırmak ve bunları Müttefikler Atlantik Duvarı’nda tutulurken kullanmaktı. Düşman, tanklarla savuşturabilirdi. Beton siperler, ivme kazanmalarını engelleyecek kadar güçlü olursa, hafif silahlı ve zırhsız olan ilk dalga Müttefik kuvvetleri, Alman tankları tarafından denize geri püskürtülebilirdi. İşin püf noktası siperlerin en dayanıklı yapılması gereken noktanın bulunmasıydı.
Müttefik kuvvetler tarafından bir çıkarma yapılması şarttı. Bütün zorluklar ve Almanları avantajları (Almanların haberleşme ve savunma hatları, güçlü tahkimatları) Müttefikleri karar aşamasına getirmişti. Deniz ve hava araçlarının kontrolünün ellerinde oluşu ve çok çeşitli amaçlara uygun çıkarma teknelerinin kitlesel üretimi, Müttefiklere tartışmasız bir hareket kabiliyeti kazandırmıştı.
Almanlar ise, kara ve demiryolu ile ulaşım sağlayarak, 1944 ilkbaharına kadar Fransa’ya 50 piyade ve 11 panzer tümeni getirmişlerdi.
Müttefik kuvvetler Manş Denizi’ni aşarak kendilerini karaya çıkaracak olan nakliye gemilerinden nasıl ineceklerdi. İkinci Dünya Savaşı’nın başında, bunu hiç kimse bilemiyordu. 1930’ların sonlarında, sonraları Japonlarla çıkabilecek bir savaşta Pasifik’teki adalara saldırı yapılabileceği düşüncesiyle A.B.D. Denizcilik Bakanlığı, çıkarma gemisi yapımına ağırlık verilmesi konusunda baskı yaptı, ama Donanma, küçük araçlardan ziyade uçak gemileri ve savaş gemileri ile ilgileniyordu. Bu yüzden de, o zamana kadar çok az bir çalışma yapılmıştı. Wermacht, 1940 yılında Manş Denizi’ni geçerek İngiltere’ye saldırmayı planlamıştı. Piyade taarruz birliklerinin nakli, Avrupa’daki nehir ve kanallar için yapılmış olan dubalı mavnalar ile sağlanacaktı. Ancak bunların yalnızca sakin suda kullanılmaları gerektiğinden, azgın Manş Denizi’nde hiçbir işe yaramayacakları gün gibi açıktı.
İngilizler bir çözüm bulabilmek için LST, (landingship tank-tank çıkarma gemisi) ile daha küçük boyutlu olan LCT (landingcraft tank-tank çıkarma gemisi) çalışmalarına 1941’de başladılar. LST, kruvazör büyüklüğünde, 327 feet uzunluğunda, 4.000 tonluk ve her türlü dalgada kontrol edilebilecek düz zeminli bir araçtı. Sığ sularda bile karaya tank ve kamyonları çıkarma kapasitesindeydi. Kumsala yanaştığında, iki kapı yanlara açılıyor, araçlar rampadan dışarı çıkıyordu. İç kısmında düzinelerle tank ve kamyonları, güvertesinde de küçük çıkarma araçlarını barındırabiliyordu.[3]
LST’ler iki kısımdan oluşuyor. Ambar kısmına kamyon ve tank gibi ağır yükler güverte kısmına ise askeri teçhizat gibi ekipmanlar yerleştiriliyor. Bazı bölgeler LST’nin yanaşmasına elvermediği için Rayno adı verilen 15 metre genişliğinde 65 metre uzunluğunda metal levha şeklinde araçlar kullanılmıştır. Bu araçlar çift motorlu olup karadaki bir buldozer yardımı ile de karaya çekilebiliyor. Bu araç çok sığ bölgelere gemi olmaksızın çıkarma yapılabilmesini sağlıyordu.[4]
Gemilerin üretimi de en az tasarımları kadar zordu. Bir günde, kıyıya 3 ila 5 tümen taşıyacak büyüklükte bir gemi filosunun yapımında çeşitli güçlüklerle karşılaşılıyordu. Donanmanın da, tersanelerin de bu konuda pek deneyimi yoktu. Öncelikler konusunda bile çekişmeler oluyordu. 1942’de eskort gemileri ve ticaret gemiciliği daha önemli olduğundan, öncelik bunlara tanınıyordu. Bu işler için gerekli çelik ve motorlar ise çok daha önceden temin edilmişti.
Ama çıkarma gemilerinin en büyük üretim ve tasarımcısı, New Orleans’tan Andrew Jackson Higgins idi. Higgins, sözleşme yapılır yapılmaz, kitlesel üretimde de ne büyük bir dahi olduğunu gösterdi. New Orleans’ın çeşitli yerlerinde montaj hatları kurdu. Bunlardan bazıları çadırda bile üretiliyordu. En fazla 30.000 işçisi vardı. Zenci, kadın, erkek, New Orleans’ta ilk defa böyle bir ekip oluşmuştu. Higgins işçilerini, tıpkı bir generalin askerlerine yaptığı gibi motive ederdi. Montaj hattına kocaman bir afiş astırmıştı: “Her kim dinlemiyorsa, Mihver devletlerine (Almanya, Japonya, İtalya) yardım ediyor demektir!” Fabrikasındaki tuvaletlere, Hitler, Mussoloni ve Hirohito’nun resimlerini astırmıştı. Resimlerin üzerine onların ağzından şöyle yazdırmıştı: “Aferin aslanım, boş ver, sen burada oturdukça savaşı biz kazanırız!” Higgins, LCT’lerin tasarımını geliştirdi ve yüzlercesini üretti. PT teknesi denilen devriye botlarını tasarladı. Ancak, HigginsIndustries, en çok LCVP üretti. Temeli Higgins’in ‘Eureka’ dizaynı idi. 36 feet uzunluğunda, 10,5 feet eninde, dizel motorlu, korumalı bir pervanesi olan yüzen bir puro kutusu gibiydi. 36 kişilik bir müfreze, bir jip, ayrıca da 12 askerlik bir takım taşıyabiliyordu. Rampa metaldi ama yanları ve köşeli kıç kısmı kalın kontrplaktı. Fazla dalgalı olmayan denizde bile çok sallanıyor, yanlarından ve rampadan dalga alıyordu. Ama bir takım askeri kıyıya götürüp birkaç saniyede boşaltıyor, sonra dönüp ana gemiden yenilerini alabiliyordu. Kısacası ihtiyaca fevkalade cevap veriyordu.
Savaşın sonunda HigginsIndustries, 20.000 den fazla LCVP üretti. Bunlara “Higgins Botları” adı verilmişti. Akdeniz’de Fransa’da, IwoJima ve Okinawa ve diğer Pasifik adalarında hep kıyıya asker taşıdılar. Müttefik Kuvvetlerin diğer çıkarma gemilerine oranla, en çok sayıda Amerikan askeri Higgins Botları ile karaya çıkarılmıştır.
Müttefikleri, problemlerini çözme konusunda başka avantajları da olmuştu. Almanlar önceleri, paraşütçü birlikleri oluşturma konusunda oldukça hevesli olmalarına karşın, sonradan 1941’de Girit’in alınması sırasında çok büyük kayıplar vermeleri nedeniyle vazgeçmişlerdi. Küçük saldırılar için de nakliye güçleri pek yoktu. Ancak, İngiliz, Amerikalı ve Kanada ordularının Hava İndirme Birlikleri gayet iyi durumdaydı ve bunları düşman hatları gerilerine taşıyacak olan uçakları da vardı. Bu uçaklar C-47 Dakota’lar olarak tanınıyor, her biri 18 paraşütçü taşıyabiliyordu. Dakota, DC-3’ün askeri versiyonuydu. 1930’larda Douglas firması tarafından yapılmış olup, çift motorlu bir uçaktı. Çok hızlı değil (maksimum saatte 230 mil) ama üretilen en güvenilir ve en iyi tasarlanmış uçaktı.[5]
İngilizler istihbarat konusunda da çok ileri seviyede bulunuyorlardı. Radar sistemleri o dönemde Alman radar sisteminden daha iyiydi. Enigma adı verilen Alman gizli mesajlarının gönderildiği sistemi de çözmüş bulunuyorlardı. Bu sayede Alman Ordusu’nun operasyonel hareketlerini takip edebiliyor ve stratejik olarak çok büyük üstünlük kurabiliyorlardı. Almanlar bu nedenle Fransa üzerine yapılacak olan bu çıkarmanın nereden geleceğini tahmin bile edememişlerdi. İngilizler bu dönemde dünyanın ilk bilgisayarını kendi şifre cihazları olarak ürettiler. Çok karmaşık bir sistem kurulmuş ve hiçbir şekilde Almanlar tarafından çözülememişti.[6]
Müttefik kuvvetleri Ulaşım Hatları Planı adında bir hava bombardıman planını uygulamaya koydular. Bu plan tüm tedarik ve lojistik hatlarını etkisiz hale getirmek üzerine kuruluydu. Bir İngiliz raporunda: Düşman tarafından kontrol edilen batıdaki demiryolu sistemi, şimdiye kadar benzeri görülmemiş yoğunlukta ve uzun süreli olarak saldırıya maruz kalmıştır ve halen de kalmaktadır. 1.700 lokomotif ve 25.000 vagon tahrip edilmiş, hizmet edemez duruma gelmiştir. Ulaşım Hatları Planı, demiryolu araba ve makinelerinden başka, depolara, döner platformlara ve köprülere uygulandı.
Bu tür operasyonlar Almanların ulaşım hatlarına büyük zararlar veriyorlardı ve Fransa’daki birlikleri sahil kesimine hapsediyorlardı. Demiryollarının imha edilmesi nedeniyle, 1944’ün Mayıs ayı ortalarına kadar düzenli tren seferleri ile silah ve asker takviyesi yapılması imkansız hale gelmişti. Yakıt kıtlığı, bütün ulaşımı felç etmişti.[7]


Savunma mevzilerinin geliştirilmesindeki esas engel çalışma birlikleri ve malzeme eksikliği idi. Daha önceleri Fransa’da yararlanılabilen Todt çalışma örgütünün elemanları, hava akınlarında meydana gelen yıkımların tamiratı için Almanya’ya çekilmişlerdi. Aynı zamanda, gerekli işi kendileri yapmak durumunda kalan kıyı savunma tümenleri de çoğu kez altmış kilometreyi aşacak şekilde, çok geniş şeritler üzerine yayılmışlardı. Bunların ötesinde, gerekli malzemenin hem imalini, hem de nakliyesini önleyen Müttefik Hava Kuvvetleri’nin sürekli müdahalesi nedeniyle işlerin yapılmasına yetecek malzeme yoktu. [8]
6 Haziran 1944 gecesiDwight Eisenhower komutasındaki Müttefik kuvvetleri çıkarma harekatın başladılar. İlk etapta paraşütçü birlikleri Alman savunmasının arkasına inişlerini gerçekleştirdi. Aynı günün sabahı Normandiya sahillerine Amerikan, İngiliz, Kanada birlikleri çıkarma harekatını başlattılar. Çıkarmadan 7 saat sonra sahil Alman varlığından temizlenmiş durumdaydı. Çıkarmadan daha önemli olan karaya çıkan motorize ve askeri birliklerin ikmal hatlarının tedariğinin nasıl gerçekleştirilebileceğiydi. Müttefik birliklerinin tankların akaryakıt ve askeri mühimmatın ulaşımı için hazırlanan planları faal hale getirmeye başlamışlardı.[9]
İngilizleri asıl düşündüren bir çıkarma sırasında gerekli lojistik destek ve tedarik akışını nasıl gerçekleştirebilecekleriydi. Bunun için dünya tarihinde ilk defa düşünülen bir sistem düşünüldü.Müttefik güçlerin çıkartması askeri bir proje olarak ortaya konulmuştur. Bu projede askeri teçhizatınsağlanabilmesi için bir liman gerekiyordu. Kısıtlı süredeçıkarmanın başarılı olmasının anahtarı prefabrike birlimandı. Winston Churchill bu projenin fikir babasıydı. Projenin hayata geçirilebilmesi için günümüz kıyımühendisliği temel araştırma konuları olan kıyı özellikleri, rüzgar, dalga iklimi, dalga tahmini, akıntılar,zemin araştırmaları konularında bölgenin tüm verileriderlendi. Bu veriler ışığında liman projelendirildivse limanın parçaları olan büyük dubalar, iskeleler,köprü dubaları, bağlantılar İngiltere’de 1942-44 yıllarıarasında inşa edildi. Çıkartma gününden bir günsonra limanın parçaları denizden taşınarak çok kısasürede yerlerine monte edildi. 500 hektarlık bir alanısert fırtınalara karşı güvenli bir şekilde koruyacakdalgakıranlar inşa edildi, dört büyük boşaltma iskelesikuruldu.Savaş süresince bu iskelelerden günde 700 bin ton savaş malzemesi taşındı.[10]
Bu savaş sırasında yapılan bir yapay limandı. Bir hafta içerisinde inşa edilen bu yapay limanlar Manş Denizi’ne kurulmuş Fransa üzerindeki limanların çıkarma sırasında tahrip edileceği düşünülerek yapılmaya başlanmıştır. Mulberry I ve Mulberry II isimli limanlar savaş boyunca nakliye işlemleri için büyük bir fayda sağlamıştır. O dönemde bu limanlar için kasırga ve fırtınalara karşı dalgakıran sistemi geliştirildi. 60 metre uzunluğunda 20 metre genişliğinde beton bloklar yapılıp limanların çevresinde batırıldı. Ardından kullanılmayan eski ticaret, savaş gemileri bu limanların çevresine yine aynı işlevi gerçekleştirmek için batırıldı. Almanlar İngilizlerin böyle bir şey yapabileceklerini düşünmüyorlardı. Bu yüzden bir çıkarma operasyonunun liman olmadan çok büyük çaplı olacağını düşünmemişlerdi. İngilizler güvenli liman bulma sorununu düzenli dikdörtgen çelik rıhtımlar sayesinde çözüldü. Bu rıhtımların ayakları gelgitlerle alçaltılıp yükseltilebiliyordu. Yüzebilme yeteneği çelik ve beton dubalar ile sağlanıyordu. Bu sayede askerler ve araçlar yüzen rıhtımlarda boşaltılıyor ve karaya çıkmaları sağlanıyordu. Bu liman II. Dünya Savaşı’nın en yaratıcı inşaat faaliyeti olarak kabul edilmektedir.
Müttefiklerin karşısındaki en büyük problemlerden biri mekanize birliklere sürekli olarak yakıt sağlamaktı. Bunun için çözüm olarak kod adı “Pluto” yani Okyanus Altı Yakıt Boru Hattı bu yepyeni bir teknoloji idi. Yapay limanların kasırgalardan zarar görmesi nedeniyle böyle bir proje yapılmak zorundaydı. 7.5 santimetre genişliğinde çelik ve kurşun borular 45 kilometre uzunluğunda olmak üzere çıkarma öncesinde üretimine başlamıştı. Bu borular 110 kilometrelik Manş Denizi üzerinde birbirine bağlanarak denize indirildi. İngiltere ile Fransa arasındaki ilk bağlantı 12 Ağustos 1944’te işler hale gelmişti. 2 ay içerisinde 750 kilometrelik bir boru hattı kurularak Fransa’nın iç bölgelerine kadar ulaşmayı başardılar. Almanya’nın işgali sırasında yakıt sıkıntısını tamamen ortadan kalkmış durumdaydı.[11]
İngilizler bu şekilde yüksek derece saldırı için planlar gerçekleştirirken Almanlar savunma için pek bir şey yapamıyorlardı. Çünkü savunma için gerekli olan materyalleri sağlıklı bir şekilde tedarik edemiyorlardı. Alman anavatanının da bombalanması Normandiya sahillerine yeterli inşaat malzemesinin gönderilmesini engelliyordu.NormandiyaÇıkarması’ndaki bir diğer unsur köprüler idi. Özellikle Pegasus Köprüsü Müttefik kuvvetler için stratejik olarak çok önemli pozisyondaydı. Köprülerin daima çok stratejik önemleri vardı, çünkü savaşlar kaderini, köprüyü tutan, ele geçiren veya imha eden taraf tayin eder.[12]
Feldmareşal ErwinRommel’inNormandiya Çıkarması sonrası Adolf Hitler’e çektiği telsiz mesajında şunları söylemiştir:
Normandiya Cephesi’ndeki durum günbegün daha ağırlaşmakta olup, ağır bir krize doğru yaklaşmaktadır.
Savaşların şiddeti, düşmanın her şeyden önce topçu ve malzeme bakımından alışılmamış güçte malzeme kullanılması ve savaş alanına mutlak hakim olan düşman hava kuvvetlerinin etkisi karşısında zayiatımız tümenlerin savaş güçlerini süratle kaybettirecek derecede yüksektir. Anavatandan ikmal çok gecikmiş olarak geliyor ve güçleşen ulaşım durumu nedeniyle de cepheye ancak haftalar sonra ulaşıyor. Personel zayiatımız yaklaşık 97.000 kişiyi buldu. 28 general ve 354 komutan olmak üzere 2.160 subay kaybettik. Buna göre günlük ortalama personel zayiatı 2.500-3.000 kişiyi bulmaktadır. Buna karşılık şimdiye kadar personel ikmali olarak 6.000 kişi alabildik. Savaşmakta olan kıtaların malzeme kayıpları da son derece yüksektir ve bunların yerine şimdiye kadar ancak çok az miktarda yenileri konulabilmiştir; Örneğin, 225 tank yerine 17 tank alınabilinmiştir.
Yeni sevk edilen tümenler savaşa alışkın değildir ve topçu, zırh delici silah ve tankla mücadele vasıtalarıyla yeterli donatılmadıklarından ötürü de saatlerce süren trampet ateşini ve şiddetli bomba saldırılarını müteakip yapılan büyük düşman taarruzunu sürekli def ve tard edecek durumda değildir. Savaşların da gösterdiği gibi, düşmanın bu hesapsız malzeme kullanımı nedeniyle en cesur kıtalar da parça parça dağılıp yok olacak…
İkmal koşulları, demiryolu ağının tahrip edilmesi ve cephe gerisinde 150 kilometre derinliğe kadar karayollarının düşman hava kuvvetlerince şiddetli tehlike altında bulundurulması nedeniyle öyle zorlaştı ki, ancak en lüzumlu olan ikmal maddeleri getirtile biliniyor ve her şeyden önce de topçu ve bomba atar cephesinin son derece tasarruflu sarf edilmesi gerekiyor. Söz edilmeye değer yeni kuvvetler Normandiya Cephesi’ne artık sevk edilemiyor. Düşman tarafındaysa her gün yeni kuvvetler ve büyük miktarda savaş malzemesi cepheye aralıksız akıyor. Düşman ikmali hava kuvvetlerimiz tarafından taciz edilemiyor. Düşman baskısı sürekli şiddetleniyor.
Bu koşullar altında, düşmanın yakın bir zamanda 14 gün 3 hafta yalın kat cephemizi öncelikle de 7’nci Ordu bölgesinde yer alabileceği ve Fransız bölgesinde genişliğine ilerleyebileceği hesaba katılmalıdır. Sonuçlar tahmin edilemeyecek kadar kötü olacaktır.
Kıtalar her yerde kahramanca savaşıyor; fakat eşit koşullarda cereyan etmeyen savaş aleyhimizde sona yaklaşıyor.[13]
Amerikan kuvvetleri çıkarmanın ardından sırasıyla Fransız şehirlerine girmeye başladılar. 1 Ağustos itibaren, Avranches’de Alman cephesini yarmayı başardılar. Bu başarıdan faydalanarak 25 Ağustos’da Paris’e girdiler.[14]
Müttefik ilerleyişi devam ederken Dwight Eisenhower’ın şu sözleri lojistik biliminin bir savaş sırasında ne kadar önemliolduğunu özetliyor: “Ordumuzun geniş bir cepheye yayılması ve sürekli olarak ilerlemesi, bizi gittikçe artan bir ikmal problemiyle karşı karşıya getiriyordu. İkmal hatlarımız gittikçe uzuyor, tahrip edilmiş köprü ve yolları onarmak, baş ağırtıcı bir mesele olarak bizi uğraştırıyordu. Üstelik bu uzak üslerden ikmal malzemesini ileri uçlara kadar götürebilmek çok zaman aldığından ikmal aracı sıkıntısı da çekiyorduk. Ama lojistik teşkilatımız bunun da üstesinden gelmek becerisini gösterdi. İhtiyaca yetmeyen kamyonları hiç durmadan, günde hemen hemen yirmi saat çalıştırmak suretiyle devamlı bir ikmal akımı sağladı. Allahtan ki, Müttefik Hava Kuvvetleri, çıkarmanın ilk günlerinden itibaren tam bir hava hakimiyeti kurmuşlar ve karınca örneği gece gündüz durmadan koşuşturan bu araç konvoyları rahatsız edilmeden ve herhangi bir kesintiye uğramadan faaliyetlerini sürdürmüşlerdi. Şayet düşmanın normal bir hava etkisi olsaydı, bizim böyle bir ikmali gerçekleştirmemiz hiçbir şekilde mümkün olmazdı.
İkmalin yapıldığı karayolları ve demiryollarının onarım ve bakımlarını sağlayan ve her türlü hava şartlarında bu ikmal damarlarını gidiş gelişe açık bulunduran istihkam subay ve erlerinideminnetle anmam lazım. İnşaat mühendisleri ve demiryolu mühendisleri, yıkılan köprüleri, bozulan yolları tamir etmek için durup dinlenmeden çalışıyorlardı.”[15]
Çıkarma sonrası Müttefik kuvvetleri Almanya içlerine doğru ilerlemeye başladılar. Tabi herşey tam takır gitmiyordu Müttefik kuvvetler için de bazı üretim hataları da savaştaki bazı ulaşım hatlarını sekteye uğratıyordu.
Yakıtının bitmesinin ve Fransa içinde neredeyse yürümek zorunda kalmasının nedeni Patton için çok basitti. Onun düşüncesine göre, Eisenhower’ın, kuzeyde bulunan Montgomery’nin ihtiyaçlarına öncelik tanımasıydı. Amerikan Birinci Ordusu Montgomery’in İkinci Ordusu’nu kendi kaynaklarından besliyordu. Buna ek olarak, üç tonluk İngiliz kamyonlarından 1.400 tanesinin pistonlarının hatalı olması ve bu nedenle de görevden alınmaları, Montgomery’nin Birinci Ordu’nun kamyonlarından yararlanmasını gerektirmiş ve Birinci Ordu da Üçüncü Ordu’ya müracaat ederek kamyon istemişti.[16]


Müttefik kuvvetleri NormandiyaÇıkarması’nın ardından Alman topraklarını istilaya başladı. Almanya doğu cephesinde de ağır kayıplar veriyordu. Kuzeyde de Norveç ve Danimarka da bulunan toprakları elden çıkmıştı. Artık Almanya’yı büyük bir çöküş bekliyordu.



[1]Ambrose S. E. , D-DAY 6 Haziran 1944 İkinci Dünya Savaşının Nefes Kesen Mücadelesi, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 36
[2]Hart, L. , II. Dünya Savaşı Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1998 s. 575
[3]Ambrose S. E. , D-DAY 6 Haziran 1944 İkinci Dünya Savaşının Nefes Kesen Mücadelesi, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 28, 33, 34, 37, 39
[4]Kaynak Belgesel;Modern Marvels D-DAY , History Channel, 2004
[5]Ambrose S. E. , D-DAY 6 Haziran 1944 İkinci Dünya Savaşının Nefes Kesen Mücadelesi, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 41, 42
[6]Kaynak Belgesel; Modern Marvels D-DAY, History Channel, 2004
[7]Ambrose S. E. , D-DAY 6 Haziran 1944 İkinci Dünya Savaşının Nefes Kesen Mücadelesi, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 81, 82
[8]Hart L. , Hitlerin Generalleri Konuşuyor II. Cilt, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 550
[9]Kaynak Belgesel: World War2 , BBC Channel, 2005
[10]Ergin A. , Kıyı Mühendisliği, Türkiye Mühendislik Haberleri Kıyı ve Liman Mühendisliği, 420, 2002, s. 60, 61
[11]Kaynak Belgesel; Modern Marvels D-DAY, History Channel, 2004
[12]Akan E. , II. Dünya Savaşı’nda Avrupa’da Stratejik 3 Köprü Pegasus-Arnhem-Remagen Savaşları, 2005, s. 5
[13]Jacobsen H.A. 1939-1945 Kronoloji ve Belgelerle İkinci Dünya Savaşı, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1989 s. 445
[14]Meydan Larousse, Büyük Lugat ve Ansiklopedi, Cilt 6, Sabah, s. 12
[15]Eisenhower D. , Eisenhower Avrupa Seferi, Kastaş Yayınevi, 2001, s. 179
[16]Whiting C. , General Patton, Kastaş Yayınevi, 2001, s. 64

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder